BOSDER
BOZÜYÜK SİVRİHİSARLILAR KÜLTÜR SOSYAL YARDIMLAŞMA VE TANITIM DERNEĞİ

İlçemizin Tarihçesi

SİVRİHİSAR TARİHİ

A- İlk Çağlarda Sivrihisar

B- Selçuklular Döneminde Sivrihisar

C– Osmanlılar Döneminde Sivrihisar

D- Kurtuluş (istiklal) Savaşı ve Milli Mücadelede Sivrihisar

A- Eski Çağlarda Sivrihisar

AMURYUM Sivrihisar’ın 2500 sene önceki adıdır. Alpu’dan Ankara’ya kadar Sivrihisar’ı da içine alan balta girmemiş ormanlık alana “AMURYA” ormanları denirmiş. Bundan esinlenerek, Sivrihisar’a “AMURYUM” adı verilmiş. Sivrihisar adından önceki adı Seferihisar’dır. İzmir Seferihisar ile karışmaması için, sivri kayaları da olduğundan Sivrihisar olarak değiştirilmiştir.

Hititler döneminde Sallpa, antik dönem­de Spalya, genç Roma döneminde Abrustula, Bizans döneminde ise Justiniapolis ve bir ara Amorium adını almıştır. Kazvi-ni Tarihi’nde Sibrihisar sonra Seferihisar adı ile anılmıştır. Etiler ve Romalılar dö­neminde Efes’ten başlayıp Pesinus’tan Boğazköy’e oradan Samsun ve Tarsus’a giden Kral Yolu Sivrihisar’ın 4 km. güne­yinden geçerdi. Kaymaz’da Trikomya, Sivrihisar’da Abrustula, Ballıhisar’da Pesinus, Yörme’de Germa illeri Sivrihisar hududu içinde idi.

Frig Krallığı’nın başkenti Midas’ın meza­rının bulunduğu yer (M.Ö. 1200-700) Sivrihi­sar’a 40 km. uzaklıktadır. İlk Çağlarda Sivrihisar ve çevresi; Trak asıllı bir kavim olduğu tarihi kaynaklarca ifade edilen, Frigyalılar’ın egemenliğindedir. Sivrihi­sar’ın batı güneyinde Yazılıkaya bölgesi yoğun Frig anıtlarının bulunduğu yerdir. Buralar Midas kenti diye anılır. Kaya yontuları Kybele kültü ile bağıntılı olabi­lir. Friz adı verilen toprak kabartma hey­keller Frig mimarlarınca bulunmuş ol­malı. Anıtların üzerinde Frig yazıları olduğu için ve yazılarda Midas adı geçtiğinden, Yazılıkaya için “Midas Anıtı” denmiştir. Kaya tapınak cephesi olarak ahşap mi­mariyi takliden yapılmıştır. Bunlar ana tanrıça Kybele inancına ait kült anıtlar­dır.

Pessinus: Tarihte Sivrihisar ilçesinin en eski yerle­şim yerlerinden biridir. Bu gün şehrin üzerinde Ballıhisar köyü bulunmaktadır. Buranın ilçeye uzaklığı 16 km. olup Sivrihisar-Konya Çeltik ilçesi yolu üzerinde­dir. Bir Frig şehri olup kuruluşu eski kay­naklara göre Kral Midas’a inmektedir. Antik Sard (Salihli) dan gelip Gordion’a giden kral yolu buradan geçer. Antik yo­lun kalıntılarını yakın zamana kadar gör­mek mümkün olduğunu belirtmiştik. Şehrin daha eskilere uzandığı anlaşıl­maktadır. Yunan ve Roma mitolojisin­den bize gelen bilgilere göre: Bütün yara­tılmışların anası kabul edilen Ana tanrıça Kybele, inanışa göre 1820 rakımlı Arayit (Dindymus) dağının zirvelerinde ve ma­ğaralarında tecelli ediyordu.

Pessinus şehri bu inanışın merkezi idi. Burada muazzam bir mabet ve onun içinde ana Tanrıçanın gümüşten heykeli ve taht üzerinde giyinik bir halde başı taçlı tasvir edilmiş olup ve siyah renkli bir meteor ve heykelin iki yanında çök­müş (mermerden) aslan heykelleri oldu­ğu ifade ediliyor.

Frig çağında Kybeleye ithafen bir mabet yapılmıştır. Helenistik çağda mabet ona­rılmış, meclis binası, çarşı, yollar, su ka­nalı ve anfitiatr kurulmuştur. Ana tanrı­ça Kybele heykeli ve meteor taşı M.Ö. 204’te Sergion Nosica tarafından Pessinus’tan alınarak Roma’ya götürülmüş, Roma’da’ Palatine tepesine bu tabiat ana­sı için bir mabet kurulmuştur. Kybele mabetlerinde Galli ismi verilen kahinler ve rahipler kadınlaşmış hadımlardı. İna­nışa göre Kyble’nin oğlu Attis kendini hadım ederken kan kaybından öldüğün­den bunun acısınında yaşandığı 4-10 Ni­san arasında merasimler yapılır, ilk gün bir boğa kurban edilirdi. Kendilerine gö­re özel oruç tutulurdu. Başka bir gün de yeni başlayan hayat, yeni bahar kutlanı­yordu.

Roma’ya hırıstiyanlık geldiği zaman, Kybele itikadı Hıristiyanlığa basamak ol­du. Ana Tanrıça Meryem’e, oğlu Attis İsa’ya ve ne olduğu anlaşılmayan Agdistis’te mukaddes ruha bir parça benziyor­du. Pessinus M.Ö. 204’deki parlak du­rumunu kaybetti. M.Ö. 25’de Roma egemenliğine geçti. Augustus zamanında şehir gelişerek kendi adına para basma imtiyazına sahip olmuştur. M.S. IV. asır­da kasaba tamamen Hıristiyanlaştı. Buna rağmen yerli dinin izleri devam etti, mil­li karakterini korudu.

Bizans imparatoru Justinianus’un Justınıanopolis’i Palia veya Splia (Spania) adlı eski beldeler üzerine kurdurttuktan son­ra Pessinus önemini daha da kaybetti. Buradaki eserlerin taşları şehrin kurulu­şunda malzeme olarak kullanıldı. Yöreyi ilk kez XIX y.y. da Charles Texier incelemiştir. 1967’de Belçikalı Pier Lambrecht’in başkanlığında yapılan kazılarda bazı kalıntılara ulaşılmıştır.

Kybele Tapınağı: Yunan peripteras ta­pınakları planındadır, keza batıya dö­nüktür. Planı yapım tekniği ile Helenistik döneme tarihlenir. Avlu ile çevrili tapı­nağın kuzey ve güney yüzlerinde yedişer sütun bulunmaktadır.

Tiyatro: Kentin güney doğusunda ku­zeye bakan yamaçtadır. Buranın Perge, Side, Aspendos tiyatroları planında 30 basamaklı olduğu sanılmaktadır.

Stadyum: Tiyatro bitişiğinde olup, kalıntı yoktur.

Nakrapol: 3. ve 4. yy. a tarihlenen (galleric baş rahibi) için yaptırılan aslanlı mezardır.

Su kanalı: Tarihçiler Pessinus’ta 360 çeş­me olduğunu yazmaktadır. Su kanalı yak­laşık 1 km uzunlukta 16 m genişlikte olup, yanlar çok büyük blok taşlardan ba­samaklıdır. Kuzey ucunda suyun hızını kesen ve köprü vazifesi gören baraj vardı. Yunan işgalinde Ballıhisar harabelerin­den değerli bazı eserler, Yunanlılar tara­fından kaçırılmak üzere iken Beşdereler mevkiinde terkedilmiş olarak bulunmuş­tu. Büyüklerimizce bu taşlar Kızılbel İlkokulu’nun merdivenlerinin orta alınlığın­da korunup teşhir edilmişti. Bu okulun satışı üzerine Av. Orhan KESKİN belediyeye müracaat ederek, mermer merdivenlerin ihale­den istisna edilmesini sağladı. Taşlar Hoşkadem ca­mii yanına taşındı. Profesör Lambert’in ve o zamanki kaymakamın ricası üzerine de, ileride Sivrihisar’da müze açılırsa, ia­de etmek şartı ile Ballıhisar müzesine nakline tarafımdan müsaade edilmişti. Halen Ballıhisar açık hava müzesinde teş­hir edilmektedir.

Anadolu’da Frigyalılar’dan sonra (M. Ö. i 200-700) tarihleri arasında hüküm sü­ren Hititlerin Sivrihisar çevresinde de egemen oldukları, Hitit imparatoru Suppilelinma’nın, Batı Anadolu’daki Arzana Krallığı na karşı yaptığı savaşa giderken, Sivrihisar’da ordusu ile kışladığı anlaşıl­maktadır.

Hititler döneminde Sivrihisar’ın ismi Palia veya Spalia (Spania) olarak kayıtlara geçmektedir. Palia’nın Sivrihisar’ın yerin­de kurulduğu mevki olduğu ağırlık ka­zanmıştır.

Batı Anadolu’ya egemen olup Sard şehri­ni merkez yapan Lidyalılar, meşhur Kral Yolunu inşa ettiler. Sard’dan başlayan yol Pessinus (Ballıhisar) şehrinden geçer. (1960 yıllarında bu yolun bakiyesi açık görülmekte idi) Ankara, Kayseri, Asurluların merkezi Ninova’dan geçerek İran’a uzanır. Sus şehrinde son bulur.

Anadolu topraklarında, Romalılar dev­rinde Pessinus ve Germa şehirlerinde ya­sayan Pessinus halkı Roma İmparatoru Ogüst (M. Ö. 27) adına para bastırmış­tır. Romalılar’a ait mezar taşlarında def­ne, zeytin yaprak ve çiçekleri kolye sek­linde ve koçbaşı figürleri kabartma olarak yer alır. Sivrihisar’da Kurşunlu camii yanında Romalılar’a ait lahit bulunmak­tadır. Bakırcılar çarşısı Çukurhan batı çı­kısındaki lahit ile Hüdai camii (yeni cami)’ye varmadan evvel meydan da bir zamanlar musluk olarak kullanılan lahit, belediyelerce kaldırılmıştır. (Muzaffer Potoglu zamanında) Porsuk boyları mev­kiinde de bir lahit olduğunu gören bir kişi bunu Av. Orhan KESKİN’e ifade etmişti.

(M.Ö. 395)’de Roma imparatorlu­ğunun ayrılmasından sonra Doğu Roma (Bizans) hakimiyetindeki Sivrihisar, yol­lar kavşağında savunması kolay bir mer­kez olarak önemli bir yere sahipti. Sahabenin ulularından Selman-ı Farisi Hazretleri bir rivayete göre 20 yıl Sivrihi­sar’da Amuriye’de kalmış, tâbi olduğu Hıristiyan din adamının “bizim dinimi­zin hükmü son bulmak üzere, Diyar-ı Yesrib’de İbrahim dini üzere bir peygam­ber zuhur edecek” demesi üzerine edin­diği hayvanatı, mal ve mülkü satarak o sırada Sivrihisar’a gelen Beni Kelp kabile­sinden bir kervana katılıp bir Hak arayı­şına çıktığı ifade ediliyor.

Buradan Sivrihisar’ın yedinci asrın başla­rına kadar dini bir merkez olduğu anlaşı­lıyor. Charles Texier’in Anadolu Medeni­yetleri isimli eseri Sivrihisar ve civarının Hıristiyanlık bakımından önemli merkez­leri barındırdığını ifade etmektedir. Bizans İmparatorluğumun yükselmesin­de büyük payı olan Justinanos (527-565) ülkede büyük imar faaliyetlerinde bulun­du. Kaleler köprüler yaptırdı. Şehirler kurdu ama bağnaz bir Ortodoks olarak kendi düşüncesinden olmayanları hoş görmüyordu. Pessinus’taki pek çok tapı­nakları yıktı. Enkazları Sivrihisar’a taşıta­rak Sivrihisar kalelerini adeta yeniden ya­par gibi tamir ettirdi. (M.S. 533) Justinianopolia ismini verdi. Bizanslılara karsı Arap akınları Halife Hz. Ömer (r.a.) M.S. 634-644 zamanında başladı. Türklerin Anadolu’daki hakimiyetine kadar sürdü. M.S. 838’de Halife El-Mu’tasım komutasındaki Abbasi ordusu Tokat ve Ankara civarında Bizans ordusunu mağ­lup edince Bizanslılar Sivrihisar’a sığındı.

* * *

B- Selçuklular Döneminde Sivrihisar

Sivrihisar’ın hangi tarihte kesin olarak Selçuklu sınırı içine alındığı tesbit edilememekle beraber, bazı kaynaklar 1073 yılında I. Süleyman Şah başkomutanlığı altındaki orduları Sivrihisar’ı Ahmet Şah komutasında zaptettiğini yazar. Siyah kayaları sebebiyle Karahisar adını alır ve uç beyliği olarak Sivrihisar daha da önem kazanır. 1071 yılında Alpaslan’ın Malazgirt’te Romanos Diogens ordusunu yenmesi ile Türkler’e Anadolu’nun kapısı açıldı. Fü­tuhat başladı. 1075’de Süleyman Şah (Ölü­mü. 1086) İznik’i başkent yapıp Anadolu Selçuklu Devletini kurmuş ise de, Haçlı Orduları ve Bizanslılar, Selçukluları Kon­ya başkent olmak üzere Anadolu içine çekilmeye mecbur etti. Selçuklular dönemin­de Anadolu’yu fetheden Türklerin Oğuz boylarından Türkmenler Sivrihisar’da, aynı boydan yörükler de Günyüzü köyle­rinde yerleşmişlerdi. Sultanönü Sancağının stratejik önemi göz önünde bulundurulursa yol kavşağında bulunan Sivrihisar’ında Selçukluların önemli kasabalarından olduğu açıktır. Özellikle II. Kılıç Arslan (1155-1192) zamanında Bizans sınırında hızla gelişen Türkmen yerleşmesi sırasında Türk nüfusunda artış görülmüş, yerleşim birimlerinde ibadethaneler yaptırılmıştır.

Anadolu’da yaşayan uluslarla Türklerin teması, Batı Hun Devleti (M.S. 5. y.y) Atilla zamanına gider. Atilla Doğu Roma’yı vergiye bağlamış, Batı Roma üzeri­ne yürümüştür. Türklerle Müslümanla­rın münasebeti VII.yy. da başlamakla be­raber, Abbasiler zamanında artar. Abbasi ordusunda üst kademede görev alan Türklerin, İslâmiyetin yayılmasında etki­leri olmuştur. Harun Resid’in komutanı Malik Bin Salih’in idaresinde, Amurium’u zapteden ordu içinde, şüphesiz Türkler de vardı. Türkler Anadolu’ya Ab­basi orduları ile ayak basmış Türk-İslâm kültürünün temellerini atmışlardır.

Bizanslılar Sakarya vadisinde bulunan birçok şehri geri almış hatta Akşehir’i yı­kıp yakmışsa da bu yerler I. İzzeddin Mesud (1116-1155) tarafından tekrar feth olundu. Sultan Mesud 1146’da Eskişehir yakınlarına gelen Haçlı Ordusuna büyük kayıplar verdirmiş, Haçlılar bu topraklar­da ilerleyemeyeceklerini anladıklarından Balıkesir-İzmir yolunu takip zorunda kal­mışlardı.

II. Kılıçaslan (1155-1192) Anadolu Sel­çuklu Devletini oğulları arasında 11 eya­lete ayırmıştı. Ankara merkez olmak üze­re Eskişehir, Çankırı ve Kastamonu Muineddin Mesud’a verildi. Merkeze bağlı fakat bağımsız birer sultan olan oğullar arasında saltanat kavgası başlayınca, II. Kılıçaslan küçük oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev’i tahta çıkardı. (1192) I. Alaaddin Keykubad döneminde Anadolu ümran (imar) hareketlerine sahne oldu. Sivrihisar’daki (H. 629/M. 1231) tarihli vali Cemaleddin Ali’nin yaptırdığı, halen Ulu Camii bitişiğindeki Sölpük mescidi ve Eskişe­hir’deki Alaaddin Camii bu döneme aittir.

I. Alaadin’in ölümünden sonra Selçuklu yönetiminde Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev II (1236-1246) tarafından emirül- umeralık ve “beylerbeylik” ünvanı verilen Sadeddin Köpek rakip gördüğü devlet ileri gelenlerini teker teker öldürmüş kurnaz, sinsi davranışlar sergilemiş, hatta (1211)’de ölen Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in gayrı meşru ilişki mahsulü ço­cuğu olduğu iddiası ile Selçuklu tahtında hak iddia etmeye kadar işi vardırmışsa da, Sadeddin Köpek “Emir-i Candar” yani muhafız birliği komutanı Hüsameddin Karaca’nın işbirliği ile, Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev II’nin bayraktarı Doğan Arslan (Mülk ky. Doğan Arslan camii banisi) ta­rafından öldürüldü. Ülkedeki kargaşalar sürerken II. Gıyaseddin Keyhüsrev Kösedağı’nda Moğol ordusuna yenildi. Mo­ğolların önünden kaçan Türkmenler (Oğuzlar) Anadolu içlerine yerleştiler. Mülk Mescidi Banisi Doğan Arslan, Ana­dolu Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus (1246-1259) zamanında da üstün hizmetlerde bulunmuştu. Keza I. Keykavus ve IV. Rukneddin Kılıçaslan müşterek saltanatı sırasında Sivrihisar Selçuklular elinde idi.

Karaman Bey II. İzzeddin Keykavus (1246-62) tarafından bazı ileri gelenlerin daveti üzerine Moğolların yaylakta olma­sından da istifade ederek, Konya’yı zap­tetmek üzere ordusu ile yürüdüğünde (M. 1261) Gevele kalesi civarındaki mu­harebede bozguna uğrayıp kendisi kaçtı. Kardeşleri Zeynel-hac ve Bunsuz yakalanıp asıldı. Bunları davet ettiği iddiası ile, Sel­çuklu Hazinedarı Necibüddin Mustafa Sivrihisar’da Alıncık Noyan tarafından idam olundu. (Necibüddin Mustafa eşi Esma Sultanla birlikte Sivrihisar’da yaptırdıkları Hazinedar camii önünde yat­maktadırlar.) Karaman Bey de 1261 yıl­larında vefat etti. Yerine oğlu Şemseddin Mehmed Bey geçti.

Ermenek komutanlığı Moğollar tarafın­dan Bedreddin Hatemi’ye verildi. Muiniddin Süleyman Pervane’nin muhalefe­tine rağmen Moğol ve Selçuk kuvvetleri ile Karaman oğlu Mehmed Bey üzerine yürüdü ise de: Göksu Derbendinde boz­guna uğrayan Bedreddin, Ermenek kale­lerinden birine sığındı. Bu sırada Kon­ya’da bulunan Naibü-s Saltana (Sivrihi­sar Ulu Camii yaptıran) Emineddin Mikail yardımı ile kurtuldu. (H. 675/M. 1276)

Karamanlılara ait bir kuvvetin Frenklere ait tüccar kafilesini vurdukları haberi üzerine bunları cezalandırmak üzere ha­rekete geçen Pervanenin dayısı, sahiller emiri (Bahriye Nazırı) Yunus Hoca bun­da başarılı olamayıp mağlup oldu. Sivri­hisar’a sığındı ise de Karamanoğlu Meh­med Bey ve Cimri tarafından idam edil­di.

III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Kösedağ’da Moğollar’a mağlubiyetinden sonra Memlûk Sultanı Baybars’ın Kayseri’ye gelmesi ve Selçuk Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Tokat’a kaçmasından güç alan Karamanoğlu Şemseddin Mehmed Bey kuvvetleri ile Konya önüne geldi: “Sultan Melik Zahir (Baybars) Tatar or­dusunu bozdu. Kayseri’ye girdi. Adına hutbe okuttu, para kestirdi; ben Melik Zahir tarafından gönderildim” dedi ise de Konyalılar inanmadı. Bunun üzerine Karamanoğlu karşılaştığı mukavemet karşısında iki şehir kapısını yaktırıp Kon­ya’daki ayak takımı ile birleşerek Kurban Bayramı arifesine isabet eden H. 975/M. 14 Mayıs 1277 tarihinde Konya’ya girip Konya Valisi Emineddin Mikail’i ve arka­daşı Bahaddin’i öldürtüp basını astırdı. Halk Baybars’ın gönderdiği sancaklarla İzzeddin’in oğlu Gıyaseddin Siyavus’un (Cimri) sultanlığını ilanına mani olamayıp biat etti. Karamanoğlu Mehmed Bey de veziri oldu. Mehmed Bey: “Bundan sonra divanda dergahta ve bargahta (sa­ray ve resmi toplantılarda) mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır” şeklinde karar aldı. Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev, veziri Sahip Ata’ya, saltanatı 37 gün süren ve firarda olan Sultan Siyavus (Cimri)’u 30 Mayıs 1279’da öldürttü. Bundan evvel vezir Sahip Ata; Selçuk-Moğol askerleri­ne, Karamanoğlu Mehmed Bey’i, kardeş­lerini ve amcazadelerini öldürtmüştü.

(H. 676/M. 1277) Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Moğollar tarafından katli üzerine annesi H. 683/M. 1283’te iki to­rununu Moğol İlhan’ın müsaadesi ile Konya’da hükümdar ilan ettirdi.

Gıyaseddin Mesud ülkedeki kargaşayı büyük ölçüde azalttı, Moğol baskısından kurtarmaya çalıştı. Gıyaseddin Keyhüsrev’in anası ve çocukları Selçuklu tahtında hak iddia ettilerse de Sultan Mesud bunları Sahip Ata’nın İlhan nezdinde te­şebbüsü ile 1286’da Argunhan’a gönder­di. Muhakeme sonucu iki çocuğu Gıyaseddin’in çocukları olmadığı anlaşıldı ve öldürüldüler. Böylece çocuk hükümdar­lar saltanatı son buldu ise de buna mu­kabil Sivrihisar Valide Sultan’a verildi. (O. Turan. Selçuklular Tarihi. S. 589)

Alaaddin Keykubat (1298-1302) dö­nemi devlet idaresinde beceriksizliğin sergilendiği, halk üzerinde yönetimin baskı kurduğu bir dönem olarak anılır. Zamanın mali işleri ile uğrasan Muineddin Mahmud’un Kastamonu’ya giderken Sivrihisar’a uğrayıp geçmiş ve gelecek yıl­ların vergisini aldığı meşhurdur.

Bu sırada Orta Anadolu İlhanlı valisi Çobanoğlu Timurtaş, İlhanlı devletine isyan ile bağımsızlığını ilan etmişti, İlhanlı ko­mutanı Balto’nun oğlu Melikşah Bey; Çobanoğlu Timurtaş tarafından H/727 (1326-27 M.) yılında katledilen; kardeşi Sultan Şah Bey için Sivrihisar’da bir kümbet (anıt mescid) yaptırdığını kita­besinden öğreniyoruz. Bu anıt mescid Sivrihisar’ın bir süre İlhanlı yönetiminde kaldığının nişanesidir.

Selçuklular’ın yıkılması, İlhanlılar’ın Ana­dolu hakimiyetini kaybetmeleri sonucu Moğol istilası sırasında batıya kaçarak Anadolu’ya yerleşen Türkmenler kendi bölgelerinde küçük devletler kurmaya başladılar. Böylece Anadolu Beylikleri devri başlamış oldu.

* * *

C- Osmanlılar Döneminde Sivrihisar

Anadolu’ya gelip Selçuklu­ların hizmetine girmiş olan Ertuğrul Ga­zi ve oymağı Eskişehir ve çevresini Sultanönü (Sultan Öyügü), Karacaşehir ve Söğütlü’yü yurt edinmişlerdi. Kurdukları beylikle Osmanlı Devletinin temellerini atmış oldular. Ertuğrul Gazi’den sonra beyliğin yöneti­mi Osman Gazi’ye geçti. Anadolu’daki beylikler birbiri ile mücadele ederken, Bizans’ın güçsüzlüğünden yararlanan Osman Bey çevresindeki toprakları al­mak sureti ile Osmanlı Devletini kurdu. Osman Gazi 1299’da Sivrihisar’ın yöneti­mini Gündüz Bey’e vermişti. Ancak İlhanlı valisi Çobanoğlu Timurtaş ile Karamanoğulları’nın saldırıları sonucu de­vamlı el değiştirdi. Bu cümleden olarak Osmanlı idaresinden çıkan Sivrihisar’ı Orhan Gazi M. 1334 yılında Timurtaş’tan satın alarak Osmanlı topraklarına kattı. Kısa bir aradan sonra Karamanoğulları burayı işgal etti. 1. Murad (saltanatı 1362-1389) zamanında geri alındı. (1343) de Kurşunlu camii yerinde, Hoca İbrahim’in yaptırdığı mescid vardı. 1492’de Şeyh Baba Yusuf yeniden yaptır­dı.

Yıldırım Bayezid Han zamanı: Lala Şahin zamanından beri Sofya yöresi­ne defalarca akınlar yapılmış, bölgenin çoğu yönetime girmişti. Çok stratejik önemi haiz olan Sofya Kalesi’nin alınma­sı için Lala Şahin Paşa hazırlıklar yapmış­sa da ömrü vefa etmemişti. Bu mazhari­yet Balaban Bey’e nasip oldu. (1385) Balaban Bey Balaban camii banisidir. Yıldırım Bayezid, Rumeli seferi dönüsün­de, Karaman, Aydın, Menteşe, Saruhan beyliklerini idaresine alıp Kastamonu’ya yürümüştü. Candaroğullarından Süley­man Paşa öldürülmüş Kastamonu şehri Osmanlı ordusunca alınmıştı. Yeşilırmak tarafında Kadı Burhaneddin ile Osmanoğulları’nın arası açıktı. Yıldırım Bayezid’in oğlu; Aydın Sancak­beyi Ertuğrul ile Kadı Burhaneddin Ço­rum ovası Kırk dilim kalesi önlerinde savaştılar. (Temmuz 1392) Şehzade Ertuğrul şehid oldu. Kadı Burhaneddin emrin­deki tatar boylarına, Ankara, İskilip, Kale­cik ve Sivrihisar’ı yağma ettirdi. Yıldırım’ın ordu göndermesi üzerine 1393’de Sivas’a döndü. Amasya, Mehmed Çelebi (1. Mehmed) eli ile Osman­lı’ya katıldı.

Timur 1368 yılında Maveraünnehir’de devlet kurmuş çevresindeki devletleri topraklarına katarak sınırlarını genişlet­mişti. Yıldırım Bayezid’in esir edilmesi ile Osmanlı Fetret devrine gir­mişti. Timur, tutsağı Osmanlı hükümdarı ile Kütahya’ya doğru ilerlerken, Sivrihisar Yakapınar (Ertuğrul) köyünde konakladı­ğı sırada Osmanlı akıncıları tarafından kaçırılmışsa da Moğol askerleri yakalayıp geri getirmişlerdi.

Ankara savaşı sonrasında Timur; Kayseri, Beypazarı, Akşehir, Sivrihisar, Bolvadin’i Karamanoğlu Alaaddin’in oğulları Meh­med ve Ali Beylere dirlik olarak verdi. Ti­mur’un ölmesi ile, dağılan Osmanlı dev­leti de, on bir yıl aradan sonra birlik sağ­lanarak Çelebi Mehmed (Bursa Yeşil tür­bede) tarafından bir bakıma ye­niden kuruldu. Çelebi Mehmed’in karde­şi Emir Süleyman’ın, ahali isteği üzerine Sivrihisar kuşatması ve Karamanoğlu Mehmed Bey’in kuşatma üzerine kuşat­ma girişimleri sonuçsuz kalmış, Çelebi Mehmed’in Karamanoğlu Mehmed’le anlaşması üzerine Emir Süleyman kuşat­mayı kaldırmış Sivrihisar Karamanoğlu Mehmed Bey’de kalmıştı. Çelebi Mehmed’in Rumeli’ye yaptığı se­feri fırsat bilen Karamanoğlu Mehmed, o zamana kadar dost görüntüsü hilafına Osmanlı topraklarına saldırır. Kardeşi Musa Çelebi’yi bertaraf eden Çelebi Mehmed Konya’da Karamanoğullarını yenilgiye uğratır. (1415 M.) Karamanoğ­lu Mehmed Bey Sivrihisar, Beypazarı, Ak­şehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir’i eski sahipleri Osmanlıya bırakır. 1421 yılın­da Çelebi Mehmed vefat eder.

Başlangıçta Osmanlılarla iyi geçinen Timur, önünden kaçan Celariyye hüküm­darı Sultan Ahmed ve ona tabi Karakoyunlu Türkmen Reisi Kara Yusuf’un, sı­ğındıkları Osmanlı tarafından iade edil­memesi üzerine Osmanlı topraklarına girdi.

Timur ve Yıldırım Bayezid’in orduları Ankara yakınlarında 1402’de Çubuk ova­sında karşı karşıya geldi. Önce Bayezid’in ordusu üstünken, Osmanlı ordusunda bulunan Karatatarlar’ın Timur tarafına geçmesi ile savaş Timur’un galibiyeti ile son bulmuştu. Yıldırım Bayezid’in esir edilmesi ile Osmanlı Fetret devrine gir­mişti.

Timur, tutsağı Osmanlı hükümdarı ile Kütahya’ya doğru ilerlerken, Sivrihisar Yakapınar (Ertuğrul) köyünde konakladı­ğı sırada Osmanlı akıncıları tarafından kaçırılmışsa da Moğol askerleri yakalayıp geri getirmişlerdi.

Timur, Osmanlı Devleti’nin topraklarını şehzadeler arasında paylaştırdı. Küçük küçük Osmanlı beylikleri ve bunlar ara­sında sürtüşmeler ortaya çıktı. Timur böylece, kuvvetli Osmanlı devletini siya­seti icabı istemiyordu.

II. Murad (saltanatı 1421-1451): 1443’de Haçlılarla Sofya İzladi Derbendi önünde muharebe ederken cibilliyetini sergileyen Karamanoğlu İbrahim Bey, Seyitgazi, Kü­tahya’ya kadar olan yerlere bu meyanda: Sivrihisar, Beypazarı, Ankara, Karahisar’a ilerleyip tahribatta bulunur. Halka zu­lüm ve işkence yapar. Kaleye sığınan Siv­rihisar halkı açlık, susuzluktan çaresiz ka­larak teslim olur. İbrahim Bey Kütah­ya’ya hareket eder. Bu sırada II. Murad Edirne’de Sırplarla anlaşma yaparak, 1 ay sonra, Osmanlı’ya saldırıyı adet haline getiren Karamanlılar üzerine sefer düzenler Konya’yı alır. (1444) Taşeline kaçan İbrahim Bey eşi Muradın kız kardeşini araya koyup oğlu­nu rehin eder. Osmanlı’ya saldırmayaca­ğına söz verir. Ancak Fatih, Akkoyunlu devleti ile yaptığı Otlukbeli savası sonra­sında (1473) Karaman ülkesini toprakla­rına katabildi. II. Bayezid zamanında 1483’te tarihten silindiler.

II. Mehmed zamanında yirmiye yakın beylik ve devlet Osmanlı devletine katıl­mış Sivrihisar askeri önemini kaybedip ilim ve ticaret merkezi durumuna geç­miştir. Burada Çandarlılar, Nasreddin Hoca, Yunus Emre, Hızır Beyler, Sinan Paşalar, Aziz Mahmud Hüdailer ve nice­leri yetişmiştir. Rahmetli Faruk Sümer Hocanın ifadesi ile, tesadüfen yetişmeleri imkânsız.

Böyle şahsiyetler ancak ilim merkezi bir muhitte yetişebilir. Nitekim Memalik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügatı- ist. 1313 C. 1. s. 437 isimli eserinde Ali Cevad karyede (ilçede) on sekiz medresenin bu­lunduğunu bildirmektedir.

Sivrihisar ve dolaylarında bulunan bazı eserler ve bunlara ait vakıflar, Selçuklular zamanında kurulmuş, Karamanoğlu Bey­liği döneminde ve Osmanlı döneminde devam etmiştir.

Osmanlı Hakimiyetine kadar Sivrihisar

Sivrihisar ilçesi ünlü kral yolu üzerinde bulunan bir kent olması nedeniyle ilk çağdan beri önemini korumuştur.

Önceleri Ana Tanrıça – Kybele (Magna Mater) – kültünün bulunduğu Sivrihisar yakınındaki Pessinus (Ballıhisar) merkez durumunda idi. M.Ö. 204 yı­lında Ana Tanrıça Roma’ya taşınınca kült merkezi yavaş yavaş önemini kaybetti.

Buna rağmen Anadolu’da yerli Tanrıça olan Kybele’ye ibadet devam etti. Anadolu yaylasında Ana Tanrıça için tahtlar ve sunaklar yapıldı, günün erken saatlerinde buralarda törenler düzenlendi. Roma yolculuğundan sonra Ana Tanrıçanın ünü İmparatorluk sınırlarına yayıldı. Ayrıca Roma, Ana Tanrıçayı ülkesinde bulundurduğu için Anadolu halkları üzerinde manevi bir üstünlük kazanmış oldu. Hristiyanlığın ortaya çıkışından sonra, yeni dini yaymak üzere Anadolu’yu dolaşan havari Saint Paul’ün tüm çabalarına rağmen Kybele kültü Pessinus merkez olmak üzere Eskişehir çevresinde gücünü korumuş oldu. Hristiyan dinini benimseyenler de Kybele geleneğinden kurtulamamış her iki inanı­şın da izini taşıyan mezhepler ortaya çıkmıştır. Bunlardan Hristiyan olan Montan adlı eski bir Gal’ın kurduğu mezhep II. yüzyılın çeyreğinde Pessinus ve çevre­sinde yaygınlaşmıştır. IV. yüzyılda Hristiyanlık yörede kesin olarak yerleşince Ky­bele kültü yasaklanmış, Pessinus’taki tapınak yıkılmıştır. Böylece geçmişi yüzyıl­lar öncesine dayanan Anadolu’nun Ana Tanrıça geleneği sona ermiştir. Bizans döneminde kent tamamen önemini yitirmiştir.

Daha önce belirtildiği gibi Pessinus M.Ö. 204 de parlak durumunu kaybetti. Kent M.Ö. 25 de Roma egemenliğine geçti, ve Romanın Galatya eyaleti sınırla­rına alındı. VI. yüzyıla kadar kent Abrustula adı ile anıldı. VI. yüzyılda Bizans imparatoru Justinianus (527-565) kenti yeniden canlan­dırmak istemiş yeni kurduğu kente kendi adını (Justinianopolis) vermiş, fakat yeni kenti, Pessinus’un olduğu yere değil bu günkü Sivrihisar’ın bulunduğu yere kurmuştur. Kenti kuran Bizans imparatoru Justinianus Eskişehir yöresine büyük önem vermiş Eskişehir-Dorilaion kentini de aynı tarihte onarmıştır.

Justinianus kenti kurarken Hititlerin Paila veya Spalia adındaki yerleşim bi­rimini seçmiş Sivrihisar’ın 16 km. güneydoğusunda bulunan Pessinus kentindeki mabed, tiyatro ve yapıların mermerlerini taş ocağı şeklinde kullanmışür. Hatta yaptırılan kalede dahi antik kentin taşları kullanılmıştır. Burası 6 kapılı koru­naklı bir kaledir. Günümüzde ancak kale içindeki su sarnıcı, tahıl ambarı ve yer alü depolarının kalıntıları görülebilmektedir.

Sivrihisar’dan başka yerleşim birimlerinin de Bizans döneminde nüfuslandığı anlaşılmaktadır. Buna rağmen Justinionopolis-Sivrihisar, bölgenin ekono­mik merkezi olduğu gibi Bizans askeri yolundaki istihkam silsilesinin de bir un­suru olmuştur.

Sivrihisar ve dolaylarında Selçuklu sanatının özgün yapıtları da bulunmak­tadır. Özellikle Sivrihisar Ulucami; (Kitabesine göre yapılışı M 673/1274) sa­dece bu yörede değil, Anadolu Selçuklu sanatının bile en seçkin örneklerinden sayılmaktadır. Alemşah Kümbeti ise Selçuklu türbe mimarisinin bütün özellikle­rini göstermektedir. Buna rağmen Selçuk kültür düzeyinin yüksek olduğu Sivrihi­sar’ın hangi tarihte kesin olarak Selçuklu sınırı içine alındğı tespit edilememek­tedir. Sultanönü Sancağının stratejik önemi göz önünde bulundurulursa yol kavşağında bulunan Sivrihisar’ında Selçukluların önemli kasabalarından olduğu açıktır.

Özellikle II. Kılıç Arslan (1155-1192) zamanında Bizans sınırında hızla geli­şen Türkmen yerleşmesi sırasında Türk nüfusunda artış görülmüş, yerleşim bi­rimlerinde ibadethaneler yaptırılmıştır. Örneğin Sivrihisar’ın Gecek köyünde bu­lunan caminin Selçuklu dönemine ait olduğu sanat Tarihçilerince düşünülmek­tedir. Yine Selçuklulardan kaldığı anlaşılan mülk kayıtları ve Ahi zaviyeleri de XIII. yy. ın yarısından sonra bölgenin öneminin arttığının kanıtıdır. Bu tür mülk ve Ahi zaviyelerinin vakıflarının “Sultan Alâeddin zamanından vakfiyet ve mülk üzere tasarruf olunduğu belirtilmiştir. Adı geçen Sultan, II. Alâeddin Keykubat (1246-1254) dır. XIII. yy. ın ikinci yarısında iç çatışmalarda sultanlar, taraftar kazanmak ya da tarafların desteğini kaybetmemek için devlet topraklarını bazı kimselere özel mülk olarak dağıtıyorlardı. Bu konuda Rükneddin Kılıç Arslan hepsinden cömert davranmıştır. Rükneddin Kılıç Arslan’ın bir şeyhe armağan ettiği bazı topraklarla ilgili senetler günümüze kadar gelmiştir.

Bu yıllarda devlet topraklarının satılmasından gelir sağlamak hazinenin gelir sağlama yollarından biri olduğu ve II. Keykavusun bu yola sık sık başvurduğu görülmektedir. Sultan H. 657/1259 da Sivrihisar’daki bir köyü kendisine hizmet eden emirlerden birine satmıştır.

1261 yılına kadar Eskişehir valisi olan Cacaoğlu Nureddin Bey Eskişehir’de yaptırdığı cami için 1272 de Kırşehir’de düzenlediği vakfiyesinde bazı mülk ve çiftliklerini vakıf haline getirdiğini belirtmiştir. Arapça ve Moğolca hazırlanan vakfiyeye göre Sivrihisar’ın Dinekli, Sarıkavak köyleri ile Kaymazda İlyas, Ebi Nemre, Emir İlyas ve Sevindik mülklerinin geliri Eskişehir’deki camiye vakfedilmiştir.

Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılması üzerine kurulan Karamanoğlu beyliği 16 Bahadır Han’ın ölümünden sonra, İran-Moğol İlhanlılarının fiilen parça­lanmış olması üzerine Sivrihisar’ı kendi sınırlarına dahil etti. Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarındaki olaylarda da Sivrihisar ve Beypazarı hep Karamanlı mülkü sayıldı.

Osmanlı Devleti ile Karamanoğlu Beyliği Anadolu İktidarı için uzun yıllar çarpışmışlardır. Sivrihisar sınırda bulunan bir kent olduğu için sık sık el değiş­tirmek durumu ile yüz yüze kalmıştır.

Orhan Beyin oğlu Süleyman Paşa 1354 de Ankara’yı aldığı zaman coğrafi bağlantısı nedeniyle Sivrihisar’ı da Osmanlı beyliğine dahil etmiştir. Orhan Bey- ‘in (1326-1362) ölümü üzerine Ankara’da büyük etkinliği olan Ahiler, Karamanoğlundan aldıkları destekle Osmanlı Beyliğinden ayrıldılar. I. Murad (1362- 1389) tahta geçer geçmez bu sorunu çözümlemek üzere Ankara üzerine yü­rüdü. Karşı koyamayacağını anlayan Ahiler Ankara’yı teslim ettiler. (H. 763/1362) Sivrihisar nahiyesine ait vakıf defterinde çok sayıda Ahi’nin adının geçmesi onların burada da güçlü olduğunu göstermektedir.

Osmanlı Devletinde Orhan Bey zamanında başlayan genişleme siyaseti, Yıl­dırım Bayezid zamanında doruk noktasına ulaştı. Anadolu’da toprak kaybına uğ­ramış olan beyler doğuda kurulmuş olan Timur devletinin hizmetine girerek kaybettikleri yerleri geri alma çabasına girdiler. Yıldırım Ankara savaşında yeni­lince Timur, Anadolu Beylerine verdiği sözü yerine getirmek için hepsini kendi topraklarına gönderdi. O sırada Bursa’da nezaret alanda bulunan Karamanoğlu Alaeddin Bey’in oğulları Mehmed ve Ali Beyler de beylik merkezine gönderildi­ler. Timur kendilerine iltifat ederek babalarının mülklerinden başka Beypazarı, Sivrihisar ve Akşehir’i de onlara verdi.

Osmanlı Tarihleri ile Bizans kaynakları Timur’a esir düşen Yıldırım Bayezid’i esaretten kurtarıp kaçırmak için oğlu Mehmed Çelebinin bir girişiminde bu­lunduğundan söz ederler. Neşri olayın Timur’un karargahının Sivrihisar’ın “Yalfi kapınar” mevkiinde bulunduğu sırada olduğunu açıklamaktadır. Çelebi Mehmed seçme askerleri ile babasını kaçırmak istemişse de başarılı olamamış, bun­dan sonra babası için uygulanan koruma yöntemleri daha sıkılaştırılmıştır. Siv­rihisar halkı Karamanoğlu topraklarına dahil edildikten sonra yeni durumdan memnun olmayarak Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman’a baş vurup kaleyi teslim edeceklerini haber vermişlerdir. Bunun üzerine Emir Süleyman o tarafa gitti ise de kale teslim olmadı. O da bir taraftan burasını kurtarıp askerlerinin bir kısmımda Çelebi Mehmed’in elindeki yerleri vurmağa göndermiştir (1406) Karamanoğlu Mehmed Bey, Emir Süleyman’ın az bir kuvvetle Sivrihisar kuşatma­sında bulunduğunu haber alarak onu zor durumda bırakmak istedi ise de başa­rılı olamadı.

1. Mehmed tahta geçtiği zaman Sivrihisar halâ Karamanoğlu’nun elinde idi. Kendilerini Konya Sultanı II. Alaeddin (1246-1254) varisi ilân eden Karamanoğulları burayı terk etmek niyetinde değildi. Hatta Mehmed Çelebinin kar­deşleri ile olan mücadelesini fırsat bilen Karamanoğlu Sivrihisar’ı üs olarak kul­lanıp Bursa’ya akın yaptı, kenti kuşattı, ulaşabildiği mahalleleri ateşe vererek önemli hasar meydana getirdi. Mehmed Çelebi ertesi yıl yaptığı hazırlıkla önce kuzeye yöneldi. Tam bu sırada Karamanoğlu Mehmed Bey tekrar tecavüz etme hatasında bulundu. 1415 de Konya’ya yönelen Mehmed Çelebi Karamanoğlu Mehmed beyi yenerek Mehmed Bey ve oğlu Mustafa’yı esir aldı. Yapılan andlaşma da Karaman Beyliği Akşehir, Seydişehir vesair yerlerden başka Kırşehir, Niğde, Sivrihisar gibi doğu ve kuzey taraflarında bulunan önemli kentleri terke mecbur oldu.

Sivrihisar 1415 yılından itibaren Osmanlı Devletinin topraklarında yer aldı. Bundan sonra kent yetiştirdiği ünlülerle anılmağa devam etti.

Bazı bilim adamları, Osmanlı Devletinin kuruluş tarihi ile adı bütünleşmiş olan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın Sivrihisar’ın Cendere-Candır kö­yünden olduğu tezini savunmaktadırlar. Tapu Tahrir defterinde Sivrihisar’da bir Çandır köyü tespit edilmektedi.Bu köy günümüzde de aynı isimle anılmakta­dır.

* * *

D- Kurtuluş (istiklal) Savaşı ve Milli Mücadelede Sivrihisar

Vatan Müdafaasında Sivrihisar

Sivrihisarlılar tarihten günümüze vatan müdafaasında her zaman şerefli yerlerini almışlar ve alacaklardır. İstiklal savaşında şehid ve gazi babaların çocukları olarak bize kalan madalyalarını şerefle gelecek kuşaklara onlara layık olmak azmi ve kararı ile devir edeceğimiz muhakkaktır. Araştırmacı Ahmet ATUK’dan Milli Savunma Bakanlığı kayıtlarına dayanan bilgilere ve uzmanların ifadesine göre Çanakkale savaşlarında ve diğerlerinde bazen bir bölük hatta alay efradı toptan şehit olmakla askere gidip dönmeyen ve kimlikleri tesbit edilmeyen şehitler bu sayıya dahil olmadığı kanaati yaygındır.

Milli Mücadelede Sivrihisar

Milli Mücadele’nin ilk günlerinden itibaren Sivrihisarlılar, sergiledikleri vatanseverlikle, bu kutsal mücadelenin kazanılmasında önemli bir rol oynamışlar; savaşın bütün acımasızlığı ve vahşeti karşısında ortaya koydukları asil davranışla da, Milli Mücadele tarihimizde hak ettikleri yeri almışlardır.

Sivrihisarlıların Kuva-yı Milliye’nin ikmali hususundaki katkılarını ise şöyle özetlemek mümkündür:
1- Sivrihisar halkı tarafından 50 kişilik bir müfreze teşkil edilmiştir. Her türlü ikmali Sivrihisarlılar tarafından yapılan bu müfreze; kaza ve civarının güvenliğinin sağlanmasına çalıştığı gibi, İngilizlerin Eskişehir’den uzaklaştırılmasında ve Bolu İsyanı’nın bastırılmasında da üstün hizmetlerde bulunmuştur.

2- Batı Cephesi Komutanlığının göreve başladığı esnada Sivrihisarlılar, 35 bin lira nakit para yardımı yapmakla, yardımın en güzel örneğini vermişlerdir. Daha sonraki günlerde bu yardımlar devam etmiş, 500 adet mavzer tüfeği ve 43 at (koşumlarıyla beraber) askerimize hediye edilmiştir.

3- Bütün Anadolu’ya örnek olmak üzere Sivrihisar ismi ile bir uçak satın alınarak Türk ordusuna bağışlanmıştır (18 Haziran 1921).

4- Halkın ulusal hareket lehindeki çalışmalarını öğrenen düşman, en feci zulüm ve vahşeti yaparak, Sivrihisar’ın köylerinin tamamına yakınını tümüyle yakmış, 150 bin koyun ile 40 bin sığırı ve çok miktarda eşyayı gasp etmiştir.
Halk, uğradığı zulüm ve vahşetlerden asla ümitsizliğe kapılmamış; evlatlarını cepheye göndermiş olan ihtiyar ana ve babalar, omuzlarında ordunun günlük ihtiyaçlarını taşıma isini üstlenmişlerdir. Bu arada bir yıl süreyle Sivrihisar merkezinde karargah kuran 3. Kolordu’nun bütün subay ve erlerine halk, yaralı gönüllerini açmış; gerektiğinde kendi yiyecek ve içeceklerini onlarla paylaşmıştır.

5- Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne 50 bin lira gönderilmiştir.

6- Ordunun taşımacılıkta kullandığı zayıf hayvanlar, düşman tarafından yakılan köylerin halkına dağıtılmıştır. Köylü bu hayvanları besleyerek işe yarar hale getirmiştir. Bunlar, Büyük Taarruz esnasında, 500 araba ile 2. Ordunun emrinde önemli nakliye hizmetinde bulunmuşlardır.

7- Ocak 1921-Temmuz 1921 tarihleri arasında Hilal-i Ahmer (Kızılay) tarafından düzenlenen bağış kampanyası dolayısıyla Sivrihisar İlçesinden 6.000 Krş. Ankara’ya gönderilmiştir.

Milli Mücadele esnasında 195 şehit veren Sivrihisar halkı, Kurtuluş Savaşı esnasında özellikle Kuvay-i Milliye’nin ikmali konusunda örnek davranışlar sergilemiş, unutulmaz hizmetler sunmuştur.

Sivrihisar’ın Türk Milli mücadelesine katkıları bağlamında iki önemli şahsiyeti de mutlaka zikretmek gerekir. Bunlardan biri, Mehmet Niyazi (Çamoğlu) Efendi’dir. 1863’te Sivrihisar’da doğan Mehmet Niyazi Bey, Çamzade Hacı Ahmet Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini medresede tamamladıktan sonra ticaretle meşgul oldu ve yöresinde hayvan yetiştiriciliği yaptı. Bu arada Liva Meclisi ve İdare Heyetinde üye olarak bulundu. TBMM’nin I. Döneminde Eskişehir’den Milletvekili seçilerek 23 Nisan 1920’de açılışına katıldı. Mecliste İktisat Komisyonunda çalıştı. 26 Ocak 1922’de Harp Encümeni kararıyla ordu geri hizmetlerine gözetim ve yardım için izinli sayıldı. Üç ay batı cephesindeki askerin iaşe işlerine yardımcı oldu. Milletvekilliği sona erince Eskişehir’e dönerek işleriyle meşgul oldu. 20 Kasım 1945’te İstanbul’da öldü. Evli ve iki çocuk babası idi.

Diğer önemli şahsiyet ise Sivrihisar Müftüsü Mehmet Ali Niyazi Efendi’dir. 1873’te Sivrihisar’da doğan Niyazi Efendi, Helvacızde Müftü Osman Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Sivrihisar’da yaptı. Daha sonra İstanbul’a giderek öğrenimini tamamladı. Öğrenimi sonrasında 1908’de Sivrihisar Ziyaiye Medresesi’nde müderris olarak göreve başladı. Bu görevde iken, 7 Mart 1909’da Sivrihisar Müftülüğü’ne atandı. Milli Mücadele’nin ilk günlerinde milli harekata katıldı. Kuvay-i Milliye’nin ikmali hususunda önemli hizmetleri oldu. Ankara Fetvası’nı tasdik ederek ulusal direnişin dinî yönden de meşru olduğunu halka duyurdu.19 Nisan 1930’da görevde iken vefat etti. Sivrihisar mezarlığına defnedildi. Ailesi, “Erdoğan” soyadını aldı.

Mondros Mütarekesi sonrasında Sivrihisar, stratejik bir merkez olarak hem siyasi hem askeri birçok olaya sahne olmuştur. Ankara ve Eskişehir gibi Milli Mücadelenin iki önemli merkezine yakın bir konuma sahip olan Sivrihisar; önce İngiliz Kontrol Kıtaları tarafından işgal edilen Eskişehir’in kurtarılması amacıyla gerçekleşen I.ve II. Eskişehir Harekâtlarında, sonra da Kütahya-Eskişehir Muharebelerinin sonucunda Yunan işgal kuvvetlerinin ileri harekatı sırasında önemli bir merkez olarak milli kuvvetlere kucak açmıştır. Siyasi gelişmeler karşısında ilk andan itibaren milli kuvvetler safında yer alarak, zaferin kazanılmasına kadar bu durumunu muhafaza etmiştir.

Milli Mücadelenin ilk günlerinde Eskişehir’deki İngiliz birliklerine karşı gerçekleştirilecek harekât için 13 Eylül 1919’da Sivrihisar’a gelen Ali Fuat Paşa, Sivas’ta Kongre Heyet-i Merkeziyesi’ne 14 Eylül’de çektiği telgrafta, maiyetindeki müfreze ile Sivrihisar’a geldiğini ve her tarafta çok iyi karşılandığını; buradan birkaç bin “millî efrad” alarak, Eskişehir’e hareket edeceğini bildirdi. Öte yandan aynı gün Eskişehir’deki Kolordu Kumandanı Kiraz Hamdi Paşa; Harbiye Nezaretine çektiği telgrafta, Sivrihisar ve Haymana taraflarında milli teşkilatlar kurulduğunu ve bu teşkilatların günden güne güçlendiklerini bildiriyordu.

Bu arada Milli Mücadele’nin en kritik günlerinde, Sivrihisar ileri gelenleri, Sivas Umumî Kongre Heyeti’nin İstanbul’daki Damat Ferit Paşa hükümeti ile münasebeti kesme kararına uyarak; Eskişehir, İstanbul Hükümeti ile ilişkilerini kesinceye kadar bağımsız kalacaklarını bildirdiler. Bu durumla ilgili olarak da İstanbul Hükümeti yanlısı Kolordu Kumandanı Kiraz Hamdi Paşa, Eskişehir’den Harbiye Nezaretine gönderdiği yazıda durumu şöyle bildiriyordu: “Eskişehir Sancağı’nın Mihalıçcık ve Sivrihisar kazaları da kongre mukarreratına tabiiyetle, merkez Liva ile alâkalarını kesmişlerdir. Sivrihisar ellerindedir”. Hamdi Paşa’nın büyük bir telaşla İstanbul’a bildirdiği bu durum, bölgeye hakim olma açısından son derece önemli bir gelişme idi. Bu fiili durum karşısında İstanbul hükümeti yanlısı Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi ve Kolordu Kumandanı Hamdi Paşa’nın cesaretleri büsbütün kırılmıştı.

Öte yandan Ali Fuat Paşa Eskişehir ve çevresindeki durumla ilgili, 20/21 eylül tarihli raporunda; Mihalıççık, Mahmûdiye ve Seyitgazi milli müfrezelerinin yanında, Sivrihisar milli müfrezesinin de katıldığı bir kuvvetle Eskişehir’in doğusunu tuttuklarını belirtmektedir. Aynı şekilde, Eskişehir’deki ingiliz birliklerine karşı Eskişehir dışında ulusal harekatı muhakkak bir surette kabul ettirecek ve şehri süratle sarabilecek kudret ve kuvvete millî müfrezelerle halk kitlelerinin katılmasını sağlayacaktı. Teşkilatın merkezi Sivrihisar olacaktı ve bu teşkilat Sivrihisar’dan yönetilecekti. Nitekim Sivrihisar müfrezelerinin de katkılarıyla gerçekleşen Eskişehir harekatlarıyla, İngilizler Eskişehir’den çıkarılmışlardı. Bu arada Sivas Kongresi günlerinde Mihalıççık ve Seyitgazi ile birlikte Sivrihisar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de oluşturulmuş ve cemiyet, faaliyetlerine başlamıştı. 

Yapılan seçimlere katılan diğer adaylar ve aldıkları oylar şöyleydi: » tıklayın

Çerkezzâde Ahmet Efendi 58, Köfterzade Ahmet Efendi 49, Müftü Mehmet Ali Efendi 48, Bölük Emini Süleyman Efendi 41, Sarının Hacı Ali Ağa 38, Kuzadzade Hacı Halil İbrahim Ağa 37, Sabık Kaymakam Rıfat Bey 25, Zayimzade Hacı Ali Ağa 23, Hacı Kösezade Mustafa Efendi 22, Potuoğlu Abidin Efendi 19, Berber Hacı Ahmet Ağa 14, Sölpükzade Ali Efendi 12, Boyacıoğlu Mustafa Efendi 11

(Tahsin Özalp, Sivrihisar Tarihi, Eskişehir 1960, s.171.)

Milli Mücadele tarihinde Sivrihisar, ilk defa Ankara dışında bir Heyet-i Vekile (Bakanlar Kurulu) toplantısına ev sahipliği yapmakla da ayrı bir öneme sahiptir. Zira Yunan ileri harekatı sırasında Meclisin Kayseri’ye taşınması bile düşünülmüşken, böyle bir toplantının Sivrihisar’da yapılması, koşulların değiştiğini, zaferin yakın olduğunu gösterdiği gibi ordu ve halk üzerinde olumlu bir etki de yaratmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın çağrısı üzerine 25 Mart 1922 günü Sivrihisar’a gelen Heyet-i Vekile üyeleri halk ve askerler tarafından karşılanmıştır. Burada İtilaf Devletlerinin 22 Mart tarihli ateşkes önerisine verilecek cevap tartışılmıştır. Diğer yandan Sivrihisar aynı günlerde çok önemli iki konuğu ağırlamıştır.

28 Mart 1922 günü Sovyet Rusya Elçisi Aralov ve Azerbaycan Elçisi Abilov, Polatlı’dan Sivrihisar’a gelerek M.Kemal Paşa tarafından resmi törenle karşılandılar. Geceyi Sivrihisar’da geçiren konuklar ertesi gün Sivrihisar’da bir okulu ziyaret ederek, öğrencilerin Mustafa Kemal Paşa hakkında söyledikleri şarkıları dinleyip, öğretmenlerini ödüllendirdiler. Öğleden sonra da Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Sivrihisar’dan ayrıldılar.

Kaynakça:
sivrihisar.web.tr
1.Ali Sarıkoyuncu, S.Önder, M. Erşan, Milli Mücadelede Eskişehir,
Eskişehir 2002.
2.Tahsin Özalp, Sivrihisar Tarihi,Eskişehir 1960
3.Ahmet Atmaca-.E. Küçükaslan, Sivrihisar ve Köylerinde Yunan Mezalimi,
(Tarihsiz) T.B.M.M. Zabıt Cerideleri
4.Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C. III Ankara 1995.
5.Orhan Keskin, Bütün Yönleriyle Sivrihisar, İstanbul 2001
6.Dr.Halime Doğru, 15. ve 16. Yüzyıllarda Sivrihisar Nahiyesi-1997
7.Eskişehir Valiliği ESKİyeni Dergisi
Sivrihisarın Tarihi

 

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol